Bilme ve anlama arzumuz, merak olgusunun biricik taşlarını oluşturan nedenlerden biridir. Öyle olmasaydı bebekken her şeyi denemek, görmek, keşfetmek ve öğrenmek arzusuyla tutuşmazdık. Hatta küçük bir bebekken başlayan bu merakımız olmasaydı herhangi bir şey öğrenemez ve gelişemez olurduk.
Ancak merak duygusu sadece bebeklikte değil yaşam boyu bizleri dürten bir yere sahip oluyor. Bebekken öğrenmemize ve gelişmemize yetişkinken de çevremizi anlamlandırma, hayatımızı bir nebze de olsa kontrol etme isteğine dönüşüyor. Hafızamızdaki hiçbir görüntüye, hiçbir sese, hiçbir anıya benzemeyen bu merak tam olarak nereden geliyor o zaman?
Çocuksu yanımız merakımızın temelini atıyor.
Araştırmacılar, merakımızın köklerine evrimsel olarak baktıklarında neoteni denilen bir özellik ile bağını kuruyor. Neoteni, evrim teorisinde “gençlik özelliklerinin korunması” olarak adlandırılıyor. Bu kavrama davranışsal olarak baktığımızda diğer memelilerden daha çocuksu olduğumuz yani çocuklukla-gençlikle ilişkilendirilen davranışlarımız anlamına geldiği görülüyor.
Aslında merakımızın evrimsel resmi de tam olarak burada çiziliyor. Sürekli merak etme, bilme, anlama, keşfetme arzumuz evrim teorisinde neoteni adı verilen davranışsal bir özellik olup karşımıza çıkıyor.
Merak da tek bir formda kalmayıp çeşit çeşit kendini gösteriyor.
Araştırmacılar merakımızın çerçevesini çizmek için bu durumu kategorilere ayırıyor: duyusal ve bilişsel. Duyusal olarak bahsedilen merak, muhteşem bir manzara karşısında merakımızın dürtülenmesi olarak görülüyor. Bilişsel merak ise daha önce hiç karşılaşmadığımız bir olay ya da olgu karşısında geçmiş deneyimlerimize güvenemeyip merak etmemiz ve o sorunun yeniden belirmesi olarak tanımlanıyor. Yani, “neden?”
Mesela bazen ilk defa gittiğiniz bir müzede gördüğünüz sanat eseri karşısında dehşete düşersiniz. Gözleriniz kocaman açılır, duyularınız harekete geçer ve o eserin ne anlattığından neden o renklerle çizildiğine kadar merak edersiniz. Gördüğünüz eser sizi kendine hayran bıraktırıp arkasındaki hikayeyi merak ettirirken bir yandan da daha önce hiç görmediğiniz bu eser karşısında geçmişten herhangi bir deneyime güvenemezsiniz ve yeniden neden dersiniz. İşte duyusal ve bilişsel merak.
Evrenin anlamını, gelmeyen otobüsü, eski arkadaşlarını merak ede ede hayat bir öğrenme ve deneyim yerine dönüşüyor.
Merak kavramını merak eden bazı araştırmacılar da, merakın açlık, susuzluk gibi acil bir ihtiyacı karşılamadığını hatta tamamen içsel bir motivasyon ile hareket ettiğimizi öngörüyorlar. Çünkü çoğu zaman açıklamalar hayatımız üzerinde kontrol duygusu verir, bizleri geleceğe hazırlar.
Ünlü düşünür Sokrates, felsefenin yani aslında hayatı anlamlandırma çabamızın merakla başladığını söylüyordu. Bebekken kısa bir sürede hem konuşmak hem yürümek gibi davranışları öğrenmemiz ve daha birçok bilgiyi kısa sürede edinmemiz aslında merakımızın bir sonucu ve biz insanların gelişiminin temel araçlarından biri. Hayatta kalacak bilgileri toplayan bizler de duyularımızı ve zihnimizi yeni şeyler öğrenmek, keşfetmek için günden güne merakla yoğurmaya devam ediyoruz.
- Kaynaklar: Live Science, BBC